27 Ekim 2009 Salı

ZAMANI GEÇİRECEĞİNİ BİLMEDİN

Zamanı nasil geçireceğini bilemedin bazen.. içinde kendini kaybetiğin de oldu, tam ortasında ahenk içinde tutunduğun da. Her ikisinden de birşey anladın, bu deneyimde o hep seninle beraber.. Kaybettiğini sandın geri geldi, geçmeyecek sandın geçti, çok hızlı geçiyor dedin geçmek bilmedi…



Zaman insan deneyiminde hep acıyla bir tutuldu.. Geçmiş dedin , gelecek dedin, isimler verdin, etiketler taktın, bir kalıba koymaya çalıştın. Sana hep özlemle, acıyla ve aksiyle yanıt verdi. Peki neden?



Neden zaman hep senin aleyhine, neden geçimişin pişmanlık ve özlemle, geleceğin de uzak hayallerle dolu?



Çünkü kendini takdir etmek ve izin vermek sana uzak.. Çünkü enerjinin kaynağı sana uzak.. Çünkü sen kendinden uzaksın..



Ama bu satırları okuyorsan, artık dinliyorsun kendini demektir, biliyorsun orada oldugunu.. farkina varıyorsun…



İşte bunları okumak kadar kolaydır bir an için kendini bulmak..



O “bir an” bir kez geldimi tadına doyamazsın, tanrı’ya dokunmak deneyimidir o. Bütünü ve hiç’i aynı anda yakalamaktır.



Yaptıkların için kendini takdir et ki, geçmişini bırak.. Yapacaklarının da senin için en iyisi olacağından emin ol ki, geleceğin senin için bir endişesi kalmasın.. Geçmiş ve geleceği salıkverdiğinde kalan şey sadece sen olursun, böylelikle ego da geçmiş ve gelecek olmadığı için vücut bulamamış olur.



Ego’nun kendini tanımlayacağı bir geçmiş, “ben” demesinin bir sebebi kalmaz. Kendini daha yukarda gördüğü gelecek rüyaları da kaybolur gider. Sebepsiz ve hiç olursun ve bir sebebe bağlı olan her düşünce parçası, O an da senin için kapıları açan -adeta- meleklere dönüşürler.



Meleklerin eski çizimlerde insanlara bu kadar yakın görünmesinin, aslında her anında beraber olarak anılmasının sebebi budur. Onlar birer enerjidir ve her enerji gibi her an seninle beraberdirler. Ego’n bile aslında senin icin bir melek olabilir -ki sen farkında olmadığında da öyledir; birçok faydası vardır.



Enerji bir dönüşüm içindedir, evrende hiçbirşey kaybolmamaktadır, Ego’nu da bir melek kadar yardımcı bir enerjiye dönüştürmek mümkündür. Evren buna her zaman izin vermiştir ve vermeye de devam edecektir.



Ego’nu dönüştürebildiğinde zaman durmuştur. Dairenin merkezi olmuşsundur ve dairenin merkezi asla yer değiştirmez. Geçmiş ve gelecek olmadığında, merkez olduğunda birbiri ardına dizilecek noktalar yoktur, O tek bir noktadır ve herşey etrafındadır. Saate baktığında ardarda dizili sayılar görürsün, takvime baktığında herşey birbiri üstüne kurulmuş bir rakam dizisidir. Bir önceki ya da sonraki yaprak olmayınca, bir takvim yaprağının hiçbir anlamı yoktur.



İşte orada herşey ve hiç vardır. Yaprak elindeyken ne kadar tek ve yalın kalırsa, sen de o kadar bütünsündür

26 Ekim 2009 Pazartesi

HAH İŞTE OLDU MU? IRKÇI OLDUK…

Dün basını takip edenleriniz olduysa, görmüştür; Haber Türk’ün polemik köşesinde; “2009 Türkiye’sinde ırkçılık bir tehdit midir?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazının kime ait olduğu, kimin kaleme aldığı belli değil, kimse imzasını atmamış. Artık cesaret mi edemediler yoksa, Haber Türk olarak bu yazsının tamamen mi arkasındalar bilemem. Yazıyı okuduğumda sadece “pes” diyebildim… Bu tarz yazılar yüzünden, olaya sadece ideolojik yaklaşanlar ve okumayı araştırmayı bilmeyenler, Hüseyin Nihal Atsız’ın gerçekte Türk Tarihçiliğinin önemli bir ismi olduğunu da bilmezler ve öğrenmekten de mahrum kalırlar… Ne komiktir ki, bu kişiler demokrasi, düşünce özgürlüğü ve insan haklarından dem vurmaktan da geri kalmazlar.



Bilmeyenler için kısaca belirtelim, Nihal Atsız; Türk Irkçısı olduğunu asla saklamamış ve bununla gurur duymuştur. Hiçbir zaman, hiçbir nedenle duruşunu bozmamıştır. Çoğu tarihi kaynak, halen, sadece Atsız’ın eserleridir. Murat Bardakçı’nın bir cümlesi çok hoşuma gitmişti: “Nihal Atsız faşist, Nâzım Hikmet komünist, filânca da dinsiz olabilir... Ama, Nâzım'ın komünistliği san'atını ve önemini nasıl etkilemezse, Atsız'ın faşistliği de tarihçiliğini ve bazı çevreleri bir zamanlar derinden etkilemiş olduğu gerçeğini hiçbir şekilde değiştirmez.”



Türküm Yaradanım sağol, Türk dünyaya geldim, Türk öleceğim.Şanlı tarihim,al bayrağım var... NE MUTLU TÜRKÜM …



Hah işte oldu mu? IRKÇI olduk….
HAH İŞTE OLDU MU? IRKÇI OLDUK…




Dün basını takip edenleriniz olduysa, görmüştür; Haber Türk’ün polemik köşesinde; “2009 Türkiye’sinde ırkçılık bir tehdit midir?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazının kime ait olduğu, kimin kaleme aldığı belli değil, kimse imzasını atmamış. Artık cesaret mi edemediler yoksa, Haber Türk olarak bu yazsının tamamen mi arkasındalar bilemem. Yazıyı okuduğumda sadece “pes” diyebildim… Bu tarz yazılar yüzünden, olaya sadece ideolojik yaklaşanlar ve okumayı araştırmayı bilmeyenler, Hüseyin Nihal Atsız’ın gerçekte Türk Tarihçiliğinin önemli bir ismi olduğunu da bilmezler ve öğrenmekten de mahrum kalırlar… Ne komiktir ki, bu kişiler demokrasi, düşünce özgürlüğü ve insan haklarından dem vurmaktan da geri kalmazlar.



Bilmeyenler için kısaca belirtelim, Nihal Atsız; Türk Irkçısı olduğunu asla saklamamış ve bununla gurur duymuştur. Hiçbir zaman, hiçbir nedenle duruşunu bozmamıştır. Çoğu tarihi kaynak, halen, sadece Atsız’ın eserleridir. Murat Bardakçı’nın bir cümlesi çok hoşuma gitmişti: “Nihal Atsız faşist, Nâzım Hikmet komünist, filânca da dinsiz olabilir... Ama, Nâzım'ın komünistliği san'atını ve önemini nasıl etkilemezse, Atsız'ın faşistliği de tarihçiliğini ve bazı çevreleri bir zamanlar derinden etkilemiş olduğu gerçeğini hiçbir şekilde değiştirmez.”



Türküm Yaradanım sağol, Türk dünyaya geldim, Türk öleceğim.Şanlı tarihim,al bayrağım var... NE MUTLU TÜRKÜM …



Hah işte oldu mu? IRKÇI olduk….